WhatsApp

Tapuda Miras Kaçırma İşlemleri ve Mirasçının Hakları | Muris Muvazaası

Muris muvaazası nedir?

Muris Muvazaası Nedir ve Miras Kaçırma İşlemlerine Karşı Hukuki Başvuru Yolları Nelerdir?

Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak maksadıyla hareket ederek aslında bağışlamak istediği tapulu bir taşınmazı satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde göstermesidir. Bu tanımdan hareketle muris muvazaasının unsurları aşağıdaki şekildedir;

Muris muvazaası kanunda düzenlenmemiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı ile ortaya çıkmıştır. Bu nedenle içtihadı birleştirme kararı çok önemlidir. Karar aşağıdaki şekildedir;

“Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicillinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halide, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu`nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanun`un 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi.”

Muvazaa, satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılarak gerçekleşebilir. Görünürdeki işlemin satış olması halinde devir tarihinde tarafların alım gücüne, ekonomik durumlarına özellikle bakılması gerekmektedir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde ise, makul bir devir olup olmadığı, temlik edilen kişinin gerçekten bakımı üstelenip üstelenmediği hususu araştırılmaktadır. Aşağıda yargıtay kararları ile bu örnekleri somutlaştıracağız.

Tapuda Satış Olarak Göstermek Suretiyle Muris Muvazaası

Miras bırakan aslında bağışlamak istediği taşınmazını mirasçılardan mal kaçırmak maksadıyla satış olarak göstererek temlik işlemi yapabilmektedir. Bağışlama sözleşmesi resmi şekil şartına tabidir. Hukuk düzeni tarafların esas amacına bakarak sözleşmenin niteliğini belirlemektedir. Tarafların esas amacı bağışlama olduğundan resmi şekil şartına uygun olarak yapılmayan bağışlama sözleşmesi geçersiz olacaktır.

Taşınmaz satışının gerçek değerinden çok daha az bir değerle gerçekleşmesi muvazaalı satış gerçekleştiğine dair önemli bir delildir. Fakat bu delil muvazaanın varlığını tek başına ispata yetmemektedir. Bu nedenle başkaca delillere ihtiyaç duyulmaktadır. Miras bırakanın esas iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla bağışlama olduğunun ispatı gerekir.

Miras bırakan mirasçılara arasında hak dengesini gözeterek ölmeden önce paylaştırma yapabilmektedir. Fakat bu paylaştırmanın makul ve dengeli yapılması gerekir. Makul ölçüler içinde kalarak mirasçıların her birine tapuda satış göstermek suretiyle taşınmaz devri yapılmış ise artık muvazaanın varlığından bahsedilemeyecektir. Ancak, miras bırakan hak dengesini gözetmeksizin bu yola başvurmuşsa artık muvazaanın varlığı devreye girmektedir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2014/1216 E. , 2014/18645 K. sayılı ilamında;

“Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; davalıya yapılan temlikin bedelsiz olduğu açıktır. Ne var ki, dinlenen tüm davalı tanıkları miras bırakanın 1991 yılında bir başka taşınmazını sattığını ve satış bedeliyle de davacılara 3.000’er TL para ile ikişer bilezik alıp verdiğini bildirmişlerdir. Bu durumda, miras bırakanın temlikteki amaç ve iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olmayıp denkleştirme amacı ile temliki yaptığı sonucuna varılmaktadır.” şeklinde karar verilmiştir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedeniyle Muris Muvazaası

Miras bırakan ölünceye kadar bakma sözleşmesine istinaden tapu satış işlemi gerçekleştirebilmektedir. Bazen mirasçılardan mal kaçırmak maksadıyla esasa irade bağışlamaya yönelik olsa da ölünceye kadar bakma sözleşmesinin arkasına sığınılmaktadır. Hukuk düzeni tarafların gerçek iradelerini esas almaktadır. Muirs muvazaasında esas irade bağışlamaya yönelik olduğundan şekil şartı eksikliği nedeniyle bağışlama sözleşmesi geçersizdir. Bu husus muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açılarak çözüme kavuşturulmaktadır.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2014/5028 E. , 2014/12431 K. sayılı ilamında;

“Somut olaya gelince; miras bırakan Mahmut Ali’nin 1940 doğumlu olduğu, 12.1.2008 tarihinde öldüğü; davacıların, murisin eşi Duriye ve Duriye’den olma çocukları; davalının ise birlikte yaşadığı Nursen isimli kişiden olma oğlu olduğu, Nursen’ den olma diğer çocukları Salih, Kerim ve Çiğdem’in davada yer almadıkları; miras bırakanın çekişme konusu 254 parsel sayılı taşınmazda babası Salih Yüksel’den intikal eden payını 30.10.2007 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle davalıya devrettiği; miras bırakan tarafından, davalı aleyhine sözleşme tarihinden ölüm tarihine kadar geçen süre içerisinde edimlerini yerine getirmediği iddiasıyla bir dava açılmadığı; tanık anlatımlarına göre, miras bırakanın, sözleşmenin düzenlendiği tarihte şeker hastası olduğu, hastalığa bağlı olarak ayaklarında yaralar açıldığı, davalının, miras bırakanı yanına alarak tedavisi ve bakımıyla ilgilendiği, her türlü ihtiyaçlarını gidererek bakımını sağladığı anlaşılmaktadır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin, talihe bağlı bir nitelik taşıdığı gözetildiğinde, murisin ölümünden kısa süre önce ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmasının sözleşmenin muvazaa ile illetli olduğunu göstermeyeceği de açıktır.” şeklinde karar verilmiştir.

Bakım sözleşmesinin kiminle yapıldığı önem arz etmektedir. Bunun sebebi eşler arasındaki bakım gözetme yükümlülüğü ile çocuğun bakım ve gözetme yükümlülüğünün eş değer olmamasından kaynaklanmaktadır. Eşler arasında yapılan bakım sözleşmesi mevcut olduğunda miras bırakanın özel bir bakıma ihtiyacı olup olmadığı araştırılırken miras bırakanın çocukları söz konusu olduğunda özel bir bakıma ihtiyaç duyması gerekmemektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1987/1-371 E. , 1988/51 K. sayılı ilamında;

“Hemen belirtmek gerekir ki; bakma sözleşmesinin geçerliliği için bakım alacaklısının özel bakıma muhtaç bulunması koşulunun aranması eşler arasında yapılan bakıp gözetme sözleşmeleri içindir. Bu da devam eden evlilik birliği içerisinde eşlerin yek değerlerini bakıp gözetlemelerinin asli ve yasaya yükümlülükleri bulunması gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar evladın, gücünün elverdiğince ebeveynine yardımda bulunması özel bazı şartların gerçekleşmesi durumunda yıpasal bir görev olabilerek düşünülebilirse de bu yardım ve bakım genelde yasal zorunluk olmaksızın daha ziyade insancıl yönü ağır basan belki de evrensel bir ahlak kuralıdır. Ne var ki, baba ile evlat arasında yapılan bakıp gözetme sözleşmesinin geçerliliği için bakım alacaklısı babanın özel bakıma muhtaç bulunması ya da muayyen bir yaşın üstünde olması koşullarının aranmasına gerek yoktur. Olayda da bakım alacaklısı baba sözleşme tarihinde her ne kadar 50 yaşlarında ise de, dosyanın içeriğinden fiili çalışmayı terk ettiği ancak kurdukları işlerde kendi hesaplarına çalışan davalı oğulları üzerinde ve iş yerlerinde aile reisi ve baba olarak murakabesini sürdürdüğü anlaşılmaktadır.” şeklinde karar verilmiştir.

Bakım borçlusu 3. bir kişi de olabilir. Bu halde de miras bırakanın özel bakıma muhtaç olması gerekmemektedir.

Tapuya Kayıtlı Olmayan Taşınır ve Taşınmazların Muvazaalı Temliki

Tapuya kayıtlı olmayan taşınır veya taşınmaz söz konusu olduğunda yine görünüşteki satış işlemi geçersizdir. Ancak gizlenen bağış sözleşmesi şekil koşuluna tabi olmadığından geçerlidir. Bu durum nedeniyle muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açmak mümkün değildir. Ancak koşulları bulunmakta ise tenkis davası açılabilmektedir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2011/5358 E. , 2011/10157 K. sayılı ilamında;

“çekişme konusu taşınmazlardan. 196 ada 21 parsel ve 249 ada 36 parsel sayılı 2 parça taşınmazın kayıt ve belgeye dayanılmaksızın kadastroca davalı adına tespit edildiği gözetildiğinde, anılan taşınmazların öncesinin tapusuz olduğu sabit olup, tapusuz taşınmazların miras bırakan tarafından devri halinde koşulların gerçekleşmesi halinde tenkis hükümlerine tabi olacağı, muris muvazaası iddiasıyla açılan davalarda uygulanması gereken 1.4.1974 tarih. 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı, davada tenkiste istenilmediği gözetilerek, çekişmeli 196 ada 21 parsel ve 249 ada 36 parsel sayılı taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle bu taşınmazlarında kabul kapsamına alınmış olması isabetsizdir.” şeklinde karar verilmiştir.

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davasını Kimler Açabilir?

Mirasçılardan mal kaçırma yani muris muvazaasına ilişkin tapu iptal ve tescil davasını saklı pay sahibi olup olmadığına bakılmaksızın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar açabilmektedir.

Muris Muvazaası Örnekleri

Miras Bırakanının Ölümünden Kısa Süre Önce Yaşlılığında veya Hastalığında Muvazaalı Temlik Yapması

Ülkemizde sıklıkla karşılaşılan muvazaa örneklerinden biridir. Miras bırakan yaşlı ve hasta durumdayken kendini çaresiz ve yalnız hissedebilmektedir. Bu durumda sağlıklı düşünemeyen miras bırakan yakınlarının zorlaması ya da telkinleri ile istemeyerek de olsa muvazaalı temlik işlemi yapabilmektedir. Bu halde somut durum detaylı şekilde incelenerek muvazaanın varlığı tespit edilebilecektir. Örneğin kendisine bakan çocuğuna malvarlığında bulunan tüm taşınmazlarının devredilmesi muvazaanın varlığını ortaya koymaktadır. Kendisine bakan çocuğuna bakımına ilişkin bir karşılık vermek istemesi doğal fakat bunu yeterli taşınmaz ile yapması kendisinden beklenendir. Çocuğun bakımına karşılık tüm malvarlığının devredilmesi murisin kastının diğer mirasçılardan mal kaçırmak olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun gibi gelenek ve görenekler, devralanın ve devredenin ekonomik durum ve koşulları, aile içi ilişkiler bir bütün halinde değerlendirilerek bir sonuca varılmaktadır. Muvazaanın ispat edilmesi halinde satış geçersiz sayılacak ve dava açan mirasçının payı tapuya tesis edilecektir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2005/1094 E. , 2005/3800 K. sayılı ilamında;

“Somut olaya gelince: miras bırakan Elife’nin sahip olduğu tüm mal varlığına yakın bir bölümünü teşkil edecek nitelikteki 1299 ve 1553 parsel sayılı taşınmazlarını 22.12.2000 tarihinde vekil aracılığıyla ölümünden kısa bir süre önce ( dokuz gün önce ) elden çıkarmış olmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Kaldı ki, miras bırakan her ne kadar kanser hastası ise de, sağlık giderlerinin emekli sandığından karşılanmak suretiyle bu konuda güvencesi olduğu, ev hanımı olan davalının alım gücünün de bulunmadığı sabittir. Bu durum karşısında miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaadan ari olduğu düşünülemez. …” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2013/1806 E. , 2014/4402 K. sayılı ilamında;

“Somut olaya gelince, miras bırakanın maddi durumunun iyi olduğu, işlem tarihi itibariyle böyle bir satıştan elde etmeyi umabileceği bir menfaati bulunmadığı, kendisine ücretli bakıcı tarafından bakıldığı, banka kayıtları ve tüm dosya kapsamıyla davalının alım gücünün bulunmadığının anlaşıldığı, taşınmazın gerçek değerinin çok altında bir bedelle devredildiği, ödeme yapıldığı iddiası belgelendirilemediği gibi bedelin terekede de bulunmadığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde satış işleminin, murisin yaşlılık zamanlarında yanında olmayan davacılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığı sabittir.” şeklinde karar verilmiştir.

Mirasçıların 3. Kişiye Yaptığı Devirlerin Dava Hakkına Etkisi

Miras bırakan mirasçılardan birine taşınmazı devretti fakat mirasçı da 3. kişi konumundaki bir başka kişiye temlik yaptığı takdirde yine aynı kural geçerlidir. Burada tek fark TMK 1023’ün uygulama alanı bulmasıdır. Eğer ki 3. kişi iyi niyetli ise tenkis davası açılmaktadır.

Tenkis davasında saklı pay talep edilmektedir. 3. kişi kötü niyetli ise tapu iptal ve tescil davası görülür ve kız çocuğunun payı tapuya tesis edilmektedir. Bu nedenle araya bir 3. kişi girmesi durumunda yapılması gereken ilk şey üçüncü kişinin kötü niyetini ispat etmektir. Kötü niyet ispat edildiği takdirde yasal pay oranınız olan miras hakkınıza ulaşmak mümkün iken iyi niyetin varlığı halinde tenkis ile saklı payınızı tallp edebilirsiniz. Bu da yasal pay oranınızdan daha azdır. Bu nedenle erkek çocuğa yapılan muvazaalı satıştan sonra henüz iyi niyetli bir 3. kişiye satmadan tapuya şerh işletmek oldukça önemlidir. Hak kaybı yaşamamak için mutlaka bu hususa dikkat etmenizi önermekteyiz. Sevgili kadınlar, haklarınız için mücadele edin ve bu yolda yalnız olmadığınızı bilin. Bizler kadınların hakkını savunmak için her daim canla başla mücadele etmekteyiz.

Kız Çocuklarından Miras Kaçırma

Ülkemizde soyun devamını erkek sağlar mantığı ile aile içinde kız çocuklarından mal kaçırıldığı sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Hukuken kız ve erkek çocuğun miras hakkı eşit olmasına rağmen aile içinde kız çocuğunu mirastan mahrum bırakmak için aslında bağışlanan taşınmazları satış olarak gösterildiği görülmektedir. Bu tarz çağ dışı gelenek ve göreneklerin önüne geçmek için muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açmaktayız.

Dava sonucunda muvazaa olgusu ispatlanırsa tapuda erkek çocuk üzerine tesis edilen pay kız çocuğunun payı oranında iptal edilmektedir. Kız çocuğunun yasal pay oranı tapuya işlenmektedir. Fakat unutulmamalıdır ki bu dava haliyle oldukça teknik bir konudur. Bu nedenle bir avukatla çalışılması hak kaybına uğramamak için oldukça önemlidir. Bu davada esas olan muvazaa olgusunu ispata yarayan delillerimizdir. Bizler iyi bir araştırma neticesinde eksiksiz delillerimizi sunmak ve muvazaa olgusunu ispat etmekle mükellefiz. Bu davada ispat yükü davacıdadır. Daha önce de bahsettiğimiz üzere muvazaa olgusu somut duruma göre farklılık gösterebilmektedir. Önemsiz görülen detaylar bile hakim nezdinde bir kanaat oluşturabilmektedir. Bu nedenle tarafların mali durumları, memleketlerindeki gelenek ve görenekler, satış bedeli, kaç taşınmazın devredildiği, yazışmalar, tanıklar, aile içi ilişkiler gibi durumlar muvazaa olgusunu ortaya koymaktadır. Kız çocuklarının hakkını savunmak bir avukat ve kadın olarak önceliklerimiz arasında bulunmaktadır. Hukuki destek için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Kız Çocuklarından Mal Kaçırmaya ilişkin Yargıtay Kararları

3. Kişiye Temlik Halinde Muris Muvazaası

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2009/10655 E. , 2010/1248 K. sayılı ilamında;

“Dinlenen tanıklar, murisin taşınmazını bedel almadan oğlu Ömer’e devrettiğini, Ömer’in de “mirasçılar bu yeri elimden alır, size devredeyim, tapu masraflarını da ben yapayım” şeklinde kendilerine getirdiği teklifi kabul etmemeleri üzerine davalı Yüksel’e yine bedelsiz temlik ettiğini, Yüksel’in taşınmazı hiç kullanmadığını bildirmişlerdir. Davalı Yüksel, 03.11.2008 günlü cevap dilekçesinde, muris ve oğlu Mehmet ile sihri hısım olduklarını beyan etmiştir. Bu durumda, davalı Yüksel muvazaalı işlemi bilebilecek konumdadır. Bunun yanında, satın aldığı taşınmaz ev olup satış tarihinde intifa hakkı miras bırakan Mehmet’e aittir. Bir kimsenin ev nitelikli taşınmazı intifa hakkı ile yükümlü olarak alması, onu kullanmayacağı anlamına gelir ki, bu da hayatın olağan akışına ters düşer. Kaldı ki, davalı Yüksel taşınmazı intifa hakkı sahibi murisin ölümünden sonra da hiç kullanmamış, taşınmazı kullanan davacılardan birisi hakkında da bir yasal işlem başlatmamıştır. Bu durumda, davalı Yüksel’in iyiniyetli olduğundan ve Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesindeki koruyuculuktan yararlanacağını söylemek olanaksızdır. Tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, muris Mehmet’in kız çocuklarından mal kaçırmak amacı ile taşınmazı oğlu Ömer’e bedelsiz, muvazaalı biçimde devrettiği, kayıt maliki Yüksel’in de iyiniyetli olmadığı sonucuna varılmaktadır. Her ne kadar, davalılar Emel ve Filiz, muris tarafından açılan davanın reddedildiğini savunmuşlar ise de, miras bırakanın dava konusu taşınmazı oğlu Ömer’e temlik ettikten sonra, kayıt maliki olmadığı dönemde oğlu Ömer aleyhine elatmanın önlenmesi davası açtığı, daha sonra feragat ettiği ve davanın feragat nedeniyle reddedildiği, 1987/356-1988/5 sayılı o davanın eldeki davayı etkiler bir yönü olmadığı, kaldı ki, muvazaalı işlemi gerçekleştirenin kamufle amacıyla böylesine bir davayı açabileceği de izahtan varestedir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.

Miras Bırakanın Sağlığında Erkek Çocuk ile Kız Çocuk Arasında Menfaat Dengesini Gözetmeksizin Yapmış Olduğu Paylaştırmalar

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2011/12849 E. , 2012/2390 K. sayılı ilamında;

“O halde; dosyada toplanan delillere, yukarda değinilen ilkeler ışığında bakıldığında, miras bırakan tarafından davacı kız çocuğuna yapmış olduğu temlikler ile davalı eşi ve erkek çocuğuna yapılan temliklerin miktarları ve değerleri birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin sağlığında hak dengesini gözeterek, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmak olmadığı, asıl amacının davalılar E. ve M.’nın terekeden daha fazla yararlanmasını sağlama, yani mal kaçırma iradesi bulunduğu sonucuna varılmaktadır.” şeklinde karar verilmiştir.

Miras Bırakanın Önce 3. Bir Kişiye Temlik Yapması Daha Sonra Taşınmazın Mirasçıya Temlik Edilmesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2004/3413 E. , 2004/4120 K. sayılı ilamında;

“Somut olaya gelince; tarafların ortak miras bırakanı Hatice Balık’ın tevhitle 2 parsel olan 244, 245, 246 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını 02.02.1984 tarihli akitle ve toplam 3.000.000.TL. bedelle dava dışı Mehmet Hakkı Onaran’a temlik ettiği, bundan 3 ay sonrada adı geçenin anılan paylarını 10.05.1994 tarihli akitle bu kez 6.000.000.TL. bedelle davalıya intikal ettirdiği görülmektedir. Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle değerlendirildiğinde, pay satışlarında öngörülen bedellerin bilirkişilerce saptanan gerçek değerlere nazaran sembolik mahiyette bulunduğu ve gerçek değerini yansıtmadığı, kısa sürede el değiştirme işlemleri yönünden temliklerin gerçek satış olgusu yönünden kuşku yarattığı, miras bırakanın taşınmazdaki paylarını satması için inandırıcı sebeplerin ileri sürülüp kanıtlanamadığı, satış bedelinin fazla olduğu ve bunun ödendiği yolundaki savunmanın da belge ile doğrulanmadığı, öte yandan ödendiği ileri sürülen paranın miras bırakanın terekesinden çıktığına ilişkin bir saptamanın da dosyaya yansımadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, miras bırakanın dava dışı kişiye yaptığı temlikin gerçek bir satış olgusuna dayalı bulunmadığı, miras bırakanın davacı kızlarından mal kaçırmak amacıyla ve dava dışı kişiyi vasıta kılmak suretiyle oğluna intikali sağlamak düşüncesi ile hareket ettiği anlaşıldığından, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddedilmiş olması doğru değildir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir.” şeklinde karar verilmiştir.

Malların Neredeyse Tamamının Erkek Evlada Devredilmesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2024/3277 E. , 2025/3241 K. sayılı ilamında;

” (…) muris …’in mallarının neredeyse tamamını oğullarına devrettiği, mal kaçırma kastıyla hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne hükmedilmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.

Miras Bırakanın İkinci Evliliği Nedeniyle Yaptığı Muvazaalı Temlikler

Miras bırakanın sonradan yaptığı ikinci evliliği nedeniyle sıklıkla muvazaalı temlik işlemine başvurulduğu görülmektedir. İkinci evlilik nedeniyle miras bırakan ve mirasçıların arası bozulmakta ve miras bırakan ilk evliliğinden olan çocuklarından mal kaçırmak isteyebilmektedir. Bu halde de yukarıda bahsettiğimiz usuller çerçevesinde muvazaalı temlik işleminin iptali mümkündür. Muvazaanın ispatı halinde mirastan mahrum bırakılmak istenen mirasçıların payları tapuya tescil edilecektir. Aşağıda sunduğumuz yargıtay kararlarını detaylı incelediğiniz takdirde muris muvazaasının iskeleti hakkında bilgi sahibi olacaksınız. Yinelemek gerekir ki bu davalar kesinlikle avukatsız takip edilmemelidir. Oldukça teknik bir konudur. Ve bu nedenle bu alanda uzmanlaşmış bir avukattan hizmet alınması gerekmektedir.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2012/13201 E. , 2013/1713 K. sayılı ilamında;

“Öte yandan, gerek tanık beyanları ve gerekse taşınmazın gerçek değerini saptayan bilirkişi raporu gözetildiğinde, değerler arasında açık ve aşırı fark bulunduğu, temlike karşın miras bırakanın çekişmeli taşınmazda ölünceye kadar oturmaya devam ettiği ve miras bırakanın satıma ihtiyacının bulunmadığı davalının satın aldığı ve satış bedelinin ödendiği savunmasının da kanıtlanamadığı, miras bırakanın ilk eşinden olan çocuklarından mal kaçırmak amacıyla 2. eşin yeğeni ve sonradan evlatlığı olan davalıya bağışladığı ancak resmi işlemin satış şeklinde yapıldığı işlemin bedelsiz ve danışıklı olduğu duraksanmayacak biçimde kanıtlanmaktadır. O halde, yapılan işlemin aslında bağış olmasına karşın, tapuda satış biçiminde gerçekleştirildiği ve mirasçılardan mal kaçırma amacı ile temlikte bulunulduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere davanın reddi doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2007/2074 E. , 2007/4093 K. sayılı ilamında;

“Davacının isteği tenkise ilişkin olmayıp muris muvazaasına dayanan ( taşınmazların davalı tarafından davadan önce elden çıkarılmış bulunması nedeniyle ) miras payı oranında alacağa ilişkindir. Toplanan delillerden; davalı Halil’in 1996 yılından beri diğer davalı Mehlike ile nikahsız olarak beraber yaşadığı bu ikisinin 28.2.2004 tarihinde resmen evlendikleri dava konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalı Mehlike’ye nikahsız yaşadığı sırada satış gösterilmek suretiyle gerçekte bedelsiz olarak devredildiği, görünürdeki satış işleminin muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazların davalı tarafından elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değerleri üzerinden davacının miras payı oranında alacağa hükmedilmek gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir. Ne var ki ilk inceleme sırasında bu yön gözden kaçtığından hüküm onanmış olmakla davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne Dairemizin onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.

Miras bırakan ikinci evliliğinde evliliğin gerçekleşmesi için temlik yapmış ise muris muvazaasından bahsedilemez. Bahsedilen husus toplumumuzda sıkça karşılaşılan bir durum olup mirasçılardan mal kaçırma kastı bulunmamaktadır.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 2013/20852 E. , 2014/9164 K. sayılı ilamında;

“Somut olaya gelince; çekişme konusu taşınmazdaki payın 12.12.1997 tarihinde temlik edildiği, özellikle davacı tanığı Ş.. M..’nun beyanından çekişme konusu payın davalıya evlenme karşılığı verildiği, nitekim temlikten 6 gün sonra miras bırakan ile davalının evlendikleri anlaşılmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların dayanağını teşkil eden 01.04.1974 gün, ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Somut olayda miras bırakanın amacı mal kaçırmak değil, evlenmeyi sağlamaktır.” şeklinde karar verilmiştir.

Muris muvazaasından bahsedebilmek için miras bırakanın kastı mutlak suretle mal kaçırmak olmalıdır. Yukarıda muvazaanın unsurlarını tek tek açıkladık. Bu unsuların tam varlığı halinde muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasından sonuç alınabilmektedir. Bu dava taşınmaz değeri üzerinden nispi olarak harçlandırılmaktadır. Bu nedenle harç bedeli de yüksek olacaktır. Dikkatli bir şekilde açılmalı deliller eksiksiz sunulmalıdır.

Murisin Kadastro Tespitinden Sonra Ölmesi

Kadastro Kanunu 12/3’e göre kadastro tespit tutanağı kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemez ve dava açılamaz.

Murisin kadastro tespitinden önce ölmesi halinde 10 yıllık süre geçtikten sonra muris muvazaasına ilişkin dava açılması mümkün olmamaktadır. Fakat muris kadastro tespitinden sonra ölürse 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman muris muvazaasına ilişkin dava açılabilmektedir. Burada önemli olan husus murisin ne zaman öldüğü ve sonucuna göre 10 yıllık sürenin dolup dolmadığıdır.

Avukat Melisa Karahan
Bakırköy Avukat Bürosu

Telefon

Whatsapp

Mail

Bu yazımız da ilginizi çekebilir https://www.melisakarahan.av.tr/miras-intikali-nedir-nasil-yapilir/