Anlaşmalı Boşanma Protokolü
Anlaşmalı boşanma davası eşlerden birinin açtığı boşanma davasının kabul edilmesi veya eşlerin birlikte dava açmasıyla gerçekleşir. Fakat evlilik birliğinin en az 1 yıl sürmüş olması şarttır. Aksi takdirde anlaşmalı olarak boşanılması mümkün olmamaktadır.
I. Anlaşmalı Boşanma Davası Şartları
A. Evlilik Birliği En Az Bir Yıl Sürmüş Olmalıdır
Evlilik birliğinin dava tarihi itibariyle en az bir yıl sürmüş olması gerekmektedir. Aksi takdirde anlaşmalı boşanmak mümkün değildir. Bu şart anlaşmalı boşanmanın ön şartı olarak kabul edilebilir.
B. Eşlerin Birlikte Dava Açması Ya da Eşlerden Birinin Açtığı Davanın Kabul Edilmesi
Eşlerden birinin açmış olduğu evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanma davasının diğer eş tarafından kabul edilmesi halinde dava anlaşmalı boşanma davasına dönüşmektedir. Taraflarca hazırlanan anlaşmalı boşanma protokolünün hakim tarafından kabul edilmesi halinde anlaşmalı boşanmaya karar verilmektedir.
Anlaşmalı boşanma davası ancak evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı olarak açılan davanın kabul edilmesiyle gerçekleşmektedir. Özel nedenlere dayalı boşanma sebeplerinde anlaşmalı boşanma mümkün değildir. Ancak davacı taraf davasını ıslah ederek genel nedenlere dayanırsa anlaşmalı boşanma mümkün hale gelmektedir.
C. Eşlerin Hakim Tarafından Dinlenmesi
Anlaşmalı boşanma davasında hakim eşleri dinleyerek baskı ve tehdit altında olmadan boşanmaya karar verip vermediklerini denetlemektedir. Taraflar serbest iradeleri ile boşanmaya karar vermelidir.
Hakim tarafları bizzat dinlemek zorundadır. Tarafların avukatlarının beyanları yeterli olmamaktadır.
D. Hakim Tarafından Eşlerin Hazırladıkları Protokolün Uygun Bulunması
Anlaşmalı boşanmaya karar verebilmek için eşlerin hazırladıkları protokolün hakim tarafından onaylanması gerekmektedir. Aksi takdirde anlaşmalı boşanmaya karar verilememektedir.
Anlaşmalı boşanma protokolünde çocukların durumu ve mali konulara ilişkin düzenlemelerin yer alması zorunludur. Hakim eş ve çocukların yararına protokolde değişiklikler yapabilmektedir. Ancak hakimin anlaşmalı boşanmaya karar verebilmesi için değişikliklerin eşler tarafından kabul edilmesi gerekmektedir.
II. Anlaşmalı Boşanma Protokolü
A. Boşanma Protokolünde Yer Alması Zorunlu Hükümler
Anlaşmalı boşanma protokolünde velayet, kişisel ilişki kurma, nafaka, maddi ve manevi tazminat hükümleri bulunmalıdır.
1. Maddi ve Manevi Tazminat
Anlaşmalı boşanma protokolünde tarafların kusur durumu önem arz etmemektedir. Ağır kusurlu olan eş lehine maddi ve manevi tazminat düzenlemesi diğer eş tarafından kabul edildiği takdirde geçerli olmaktadır. Önemli olan tarafların serbest iradeleri ile karar vermesidir.
Tazminat hakkı saklı tutularak tarafların anlaşmalı boşanmasına karar verilememektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 13/01/2015 tarih ve 2014/16344 E. , 2015/269 K. sayılı ilamında;
“Tarafların irade beyanları esas alınarak boşanmalarına karar verilebilmesi için, diğer şartların yanında boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda tam olarak anlaşmış olmaları, hâkimin de taraflarca kabul edilen düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Tazminat haklarının saklı tutulması, bu husustaki ihtilafın devam ettiğini ve bu ihtilafın çözümünün ileriye bırakıldığını gösterir. Başka bir ifade ile “tazminat hakları saklı tutulmak” suretiyle anlaşmalı boşanma kararı verilemez. Bu husus nazara alınmadan “tazminat haklarının saklı tutulması” suretiyle Türk Medeni Kanunu’nun 166/3 maddesi gereğince boşanma kararı verilmesi doğru bulunmamıştır. Taraflar boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşamadıklarına göre, gösterdikleri deliller toplanarak davanın Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2 maddesi çerçevesinde değerlendirilip, hasıl olacak neticesine göre karar verilmesi gerekirken, bu yön nazara alınmadan hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Anlaşmalı Boşanma Davasından Sonra Tazminat Davası Açılır mı?
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20/10/2014 tarih ve 2014/18709 E. , 2012/25372 K. sayılı ilamında;
“…Anlaşmalı boşanma kararı kesinleştikten sonra kusur tartışması yapılamayacağı gibi boşanmanın mali sonuçları hakkında da istekte bulunulamaz ve kesinleşme tarihi öncesinde açılan fer’i isteklere ilişkin davalar da konusuz kalır. Bu sebeple davacı maddi, manevi tazminat talep etme hakkını kaybetmiştir. O halde, mahkemece davacı erkeğin bu taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde karar vermiştir.
Anlaşmalı boşanma davasında hakim tarafından eşlerden birinin bizzat dinlenilmemesi ve protokolün kurucu unsurlarının eksik olması halinde kararın kesinleşmesinden sonra da eşlerin tazminat ve nafaka talep etme hakları bulunmaktadır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 25/02/2015 tarih ve 2014/28393 E., 2015/ 2678 K. sayılı ilamında;
“Tanınmasına karar verilen boşanmaya ilişkin yabancı mahkeme ilamı incelendiğinde, boşanma davasında Türk Hukukunun uygulandığı, kadın eş tarafından açılan davada geçimsizliğe dayalı olarak (TMK m. 166) boşanmaya karar verildiği, davalı erkek eşin duruşmada hazır bulunmadığı, tarafların boşanma ve fer’ilerine ilişkin mahkeme huzurunda beyanlarının alınmadığı gibi; davacı kadın eşin boşanmanın eki niteliğinde olan manevi tazminat (TMK m. 174/2) haklarından vazgeçtiğine ilişkin beyanının da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasında görülen boşanma davasında anlaşmalı boşanma koşulları oluşmamış ve davacı kadın eş manevi tazminata ilişkin haklarından vazgeçmemiştir.” şeklinde karar vermiştir.
2. Nafaka
Taraflar anlaşmalı boşanma protokolünde nafakaya ilişkin düzenleme yapmak zorundadır. Eşlerin üzerinde anlaştıkları düzenlemede nafaka miktarı, ödeme şekli, ödeme tarihi, artışın nasıl olacağı açık ve net bir şekilde belirtilmiş olması gerekmektedir.
Tarafların nafakanın başlangıç tarihini protokolde belirtmemeleri halinde nafaka başlangıç tarihi kararın kesinleştiği tarih olmaktadır.
Anlaşmalı boşanma davasında yoksulluk nafakası talep edilmemişse daha sonra yoksulluk nafakası talep edilememektedir. Ancak çocuk için iştirak nafakası anlaşmalı boşanma davasında talep edilmese dahi daha sonradan talep edilebilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/03/2013 tarih ve 2012/836 E., 2013/ 306 K. sayılı ilamında;
“Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca, tarafların boşanma sırasında nihai olarak anlaştıklarını bildirdikleri ve nafaka isteğinden feragat edildiği, davacının bu beyanında açıkça yoksulluk nafakasından sözedilmemiş ise de kendisini bağlayacağı, anlaşmalı boşanmanın kesinleşmesi ile istenebilecek tek nafakanın çocuklar için iştirak nafakası olduğu, somut olayda, davacının boşanma yüzünden yoksulluğa düştüğünden bahisle nafaka isteyemeyeceği, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu benimsenmiş ve bu nedenle direnme kararının onanması gerekmiştir.” şeklinde karar vermiştir.
Anlaşmalı Boşanma Davasından Sonra Nafaka Davası Açılır mı?
Anlaşmalı boşanma protokolünde yoksulluk nafakasın talep edilmemişse anlaşmalı boşanmadan sonra nafaka davası açılamamaktadır. Söz konusu durum çocuğa bağlanacak iştirak nafakası bakımından geçerli değildir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu anlaşmalı boşanma davasından sonra talep edilebilecek tek nafakanın çocuk için iştirak nafakası olduğuna hükmetmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/03/2013 tarih ve 2012/ 836 E., 2013/ 306 K. sayılı ilamında;
“…İştirak nafakası takdir edilirken; çocuğun yaşı, ihtiyaçları, okul seviyesi, sosyal çevreye göre yaşam seviyesi, velayet tevdi edilen tarafın ekonomik durumu ile nafaka yükümlüsünün mali gücü birlikte değerlendirilip, hakkaniyete uygun karar verilmelidir. Türk Medeni Kanunu’nun 331. maddesinde ise; “Durumun değişmesi halinde hâkim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Dosyanın incelenmesinde; davacı annenin ev hanımı olduğu, davalı babanın ise serbest işlerde çalıştığı yaptırılan ekonomik durum araştırmasında tespit edilmişse de Çine İlçe Emniyet Müdürlüğü 08.03.2014 tarihli tutanağında davalının Aydın ili Karpuzlu ilçesinde içkili restoran işlettiğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. 29.04.2009 tarihinde kesinleşen anlaşmalı boşanma ilamıyla müşterek çocuk için 250 TL katılma nafakasına karar verildiği, bu davanın 21.06.2013 tarihinde açıldığı, aradan 4 yıllık bir sürenin geçtiği, bu zaman zarfında müşterek çocuğun ihtiyaçlarında artış olduğu ve bu artan ihtiyaçların da taraflarca karşılanması gerektiği tartışmasızdır. Öyle ise, mahkemece; bu hususlar dikkate alınarak, davalı babanın ekonomik sosyal durumu ayrıntılı olarak araştırılıp, müşterek çocuğun ihtiyaçlarında meydana gelen artış, tarafların ekonomik sosyal durumları, halen ödenen nafaka miktarı nazara alınarak, TMK. 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek; nafakanın, uygun bir miktarda artırılmasına karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde karar vermiştir.
Önemle belirtmek gerekir ki anlaşmalı boşanma davasında hakimin protokolde yoksulluk nafakası ve tazminat hükümlerine yer verilmemesine rağmen onayladığı durumda kanun yolu açıktır. Bu şekilde bir aykırılığın varlığı halinde anlaşmalı boşanma davasından sonra nafaka talep etmek mümkündür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre yoksulluk nafakası hakkı şarta bağlı olarak saklı tutulduğu takdirde, feragat şarta bağlı yapılamayacağından beyan feragat olarak nitelendirilemez. Bu nedenle anlaşmalı boşanma kararı kesinleştikten sonra dahi nafaka talep etmek mümkün olmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/06/2013 tarih ve 2012/3-1626 E., 2013/813 K. sayılı ilamında;
“Davacı kadın, Adana 6. Aile Mahkemesi’nin 2010/1172 E., 2010/1264 K. sayılı boşanma dosyanın 29.12.2010 tarihli celsesinde; “… dilekçemde bildirdiğim nafakaların da karar bağlanmasını isterim, ben şu anda geçici olarak işte çalışıyorum ayda 400 TL alıyorum buradan ayrılırsam davalıya karşı yoksulluk nafakası davası açacağım çocuk için de ayda 200 TL tedbir ve katılma nafakasının davalıdan alınmasını isterim” şeklinde beyanda bulunmuştur. Feragat şarta bağlı yapılamayacağından ve davacı beyanında nafaka hakkını saklı tuttuğundan, kadının bu beyanı yoksulluk nafakasından feragat olarak nitelendirilemez. Bu durumda, yerel mahkemenin davacı kadının boşanma davasında yoksulluk nafakası isteminin olmadığı yönündeki direnmesi yerinde değildir. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, anlaşmalı boşanma davalarında tarafların her konuda anlaşmaları gerektiği, tarafların boşanma davasında nafaka konusunda anlaştıkları, artık davacının nafaka istemesinin mümkün olmadığı görüşü dile getirilmiş ise de çoğunluk tarafından bu görüşe katılma edilmemiştir.” şeklinde karar vermiştir.
Anlaşmalı Boşanma Davasından Sonra Çocuk için İştirak Nafakası
Her ne kadar anlaşmalı boşanma davasından sonra protokolde talep edilmeyen yoksulluk nafakasının talep edilmesi mümkün değilse de bu durum iştirak nafakası bakımında geçerli değildir. Protokolde iştirak nafakası talep edilmese de anlaşmalı boşanma davası kesinleştikten sonra da nafaka talep etmek mümkün olmaktadır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 14/10/1998 tarih ve 1998/10493 E. , 1998/10861 K. sayılı ilamında;
“…Dosya içinde mevcut boşanma dosyasının incelenmesinde tarafların anlaşmalı boşanma ile boşandıkları davacının nafaka istemediğini beyan ettiği görülmüş ise de davacının o davada çocuk için katılma nafakası istememesi, çocuğun hakkı olan, eğitim ve öğretimini sağlayacak yardımın bilahere istenmesine engel değildir.” şeklinde karar vermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 10/01/2005 tarih ve 2005/14860 E., 2005/ 176 K. sayılı ilamında;
“…Dava Türk Medeni Kanunu’nun 166/3. maddesine dayanmaktadır. Tarafların hâkim huzurunda müşterek çocuk C. için iştirak nafakası takdir edilmemesi yolundaki beyanları boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra, velayet kendisine verilen tarafın ileriki yıllarda iştirak nafakası istemesine engel olmaz. Tarafların anlaşmalarındaki bu yöne ilişkin müdahale yerinde değildir. Koşulları oluştuğundan boşanmaya karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi bozmayı gerektirmiştir…Hükmün açıklanan nedenle bozulmasına…” şeklinde karar vermiştir.
Anlaşmalı boşanma davasında taraflar nafaka tutarını yabancı para üzerinden belirleyebilmektedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 25/11/2010 tarih ve 2010/17203 E. , 2010/19182 K. sayılı ilamında;
“…Dosya içeriğine göre: taraflar, 14.11.2003 tarihinde açılan boşanma davası sonucunda; MK.nun 134.maddesi çerçevesinde “anlaşmalı olarak” boşanmışlardır. Anlaşma gereği davalı eş için aylık 300 USD yoksulluk nafakasına hükmedilmiş, protokolün onanmasına karar verilmiştir. Tarafların nafakaya ilişkin yaptıkları anlaşma, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda taraflar … iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK.md.19). Aynı zamanda sözleşenler ifanın yabancı para olarak “aynen ödeneceğini” de kararlaştırabilirler (BK.md.83/2).” şeklinde karar verilmiştir.
3. Velayet
Anlaşmalı boşanma protokolünde mutlaka velayete ilişkin düzenlemenin bulunması gerekmektedir. Hakim tarafından önerilen çözüm yolunun benimsenmemesi halinde anlaşmalı boşanma çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir.
Anlaşmalı boşanma davası kesinleştikten sonra her zaman velayetin değişikliği davası açılabilmektedir.
Eşler protokolde ortak velayet konusunda da anlaşabilmeleri mümkündür.
Protokole velayetin kaldırılması, genişletilmesi veya değiştirilmesine ilişkin dava açılmayacağına ilişkin hüküm konulamaz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 04/02/2014 tarih ve 2013/11644 E. , 2014/1866 K. sayılı ilamında;
“…Protokolde yer alan “velayetin kaldırılması ve kişisel ilişkinin genişletilmesi davası açılamayacağına” ilişkin medeni hakları kullanmaktan feragate ilişkin taahhütler, medeni hakları kullanma ehliyetinden önceden vazgeçme niteliğinde olup, Medeni Kanununun 23’ncü maddesine ve çocukların yüksek yararlarına açıkça aykırıdır. Bu hükümler olmaksızın ortak irade ile boşanmanın gerçekleşmeyeceği açıkça belli olduğuna göre, içerdiği şartlardaki kısmi hükümsüzlük boşanma protokolünün tamamını hükümsüz kılar. Bu şekildeki düzenlemenin bir sebebi olsa bile, boşanma tarafların ortak iradelerine dayandığından bu sebebin varlığı ve doğruluğu araştırılamayacaktır…Öyleyse mahkemece yapılacak iş; protokolün bu haliyle uygun bulunmadığının taraflara bildirilip, tarafların ve çocukların menfaatini göz önünde bulundurarak protokolde gerekli değişikliği yapmak, bu değişikliğin taraflarca kabulü halinde Kanunun 166/3. maddesi çerçevesinde boşanmaya karar vermek; kabul edilmemesi, diğer bir ifade ile tarafların kendi belirledikleri şartlar dahilinde boşanma kararı istemekte ısrar etmeleri halinde davaya “çekişmeli” boşanma olarak devam etmek ve toplanan delillerin Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek hasıl olacak sonucuna göre karar vermekten ibarettir…” şeklinde karar vermiştir.
Anlaşmalı boşanma protokolünde velayet verilmeyen eş ile kişisel ilişki hakkında düzenleme yapılması zorunludur. Ayrıca kişisel ilişkinin detayları da düzenlenmelidir. Taraflar kişisel ilişki konusundaki düzenlemeyi hakimin takdirine bırakamazlar.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 26/02/2014 tarih ve 2013/21567 E. , 2014/3915 K. sayılı ilamında;
“25.07.2013 tarihli protokolde ve aynı tarihli oturumda taraflar müşterek çocuğun velayetinin davacı anneye verilmesini kabul etmişler, ancak küçük ile baba arasında kurulacak kişisel ilişki konusunda bir düzenleme yapmamışlar ve konuyu hâkimin takdirine bırakmışlardır. Kişisel ilişki, anlaşmalı boşanmada hâkim tarafından re’sen düzenlenmiştir. Hâkim tarafından bu hususta taraflardan kabul ettikleri bir düzenleme istemesi, kabul edilen düzenlemeyi uygun bulması veya gerekli gördüğü değişikliğin taraflarca kabulü halinde buna uygun kişisel ilişki düzenlemesine gidilmesi gerekirken, kişisel ilişkiye dair düzenleme konusunda tarafların beyanı alınmaksızın hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar vermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20/11/2013 tarih ve 2013/7684 E., 2013/27114 K. sayılı ilamında;
“…Velayeti davacı babaya verilen müşterek çocuk ile davalı anne arasında kişisel ilişki düzenlemesi yapılması gerekirken (TMK.md.182/1-2, 323), bu konuda bir düzenleme yapılmamış olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde karar verilmiştir.
B. Anlaşmalı Boşanma Davasında Yer Alması Zorunlu Olmayan Hükümler
1. Mal Rejiminin Tasfiyesi
Mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma protokolünde yer almak zorunda değildir. Bu nedenle taraflar mal rejiminin tasfiyesi konusunda anlaşamasalar bile diğer konularda anlaşmaları anlaşmalı boşanmaya karar verilebilmektedir. Yargıtay’ın uygulaması da bu yöndedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27/05/2009 tarih ve 2009/2-158 E., 2009/217 K. sayılı ilamında;
“4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, tarafların boşanmanın tüm mali sonuçları ile çocukların durumları üzerinde anlaşmaları ve bu anlaşmanın hakim tarafından uygun bulunması gerekir. Anılan maddede, boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 174.maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175.maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182.maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez.
Taraflar arasında düzenlenerek, boşanma davasında hükme esas alınan protokolün incelenmesinde, davalıya ait taşınmazda davacının oturma hakkına ilişkin olduğu, davacının evlilik birliği içinde gerçekleşen katkı payı alacağına ilişkin düzenleme içermediği anlaşılmaktadır. Protokolün, sadece düzenlediği konular yönünden tarafları bağlayacağı, diğer alacak ve borç ilişkileri yönünden esas alınamayacağı tartışmasızdır.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 17/11/2015 tarih ve 2015/19078 E., 2015/ 20579 K. sayılı ilamında;
“Davacı vekili, evlilik birliği içinde taşınır ve taşınmaz malvarlığı ile alacaklar ile çeyiz senedinde yazılı eşyalar üzerinde tasfiye alacağı bulunduğunu ileri sürerek, mal rejiminin tasfiyesi ile payına düşen tasfiye alacağı ile çeyiz eşyalarının aynen, olmadığı takdirde bedelinin davalıdan alınmasını istemiş, aşamalarda talebin çeyiz ve mamelekten kaynaklanan alacağa ilişkin olduğunu bildirmiştir. Davalı vekili, tarafların boşanma dosyasında anlaştıklarını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Davacı Z., boşanma davasının 27.11.2014 tarihli son oturumunda, “Ben aylık 200 TL nafaka istiyorum, başkaca maddi-manevi tazminat talebim yoktur ” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Bu beyanlar, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinde düzenlenen boşanmaya bağlı maddi ve manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası ve 182. maddesinde düzenlenen katılma nafakasına ilişkindir. Anlaşmalı boşanma halinde, tarafların sadece boşanma ve fer’ileri niteliğinde olan hususlar hakkında anlaşmaları zorunlu olup; ayrıca boşanmanın fer’i niteliğinde olmayan mal rejiminin tasfiyesi konusunda anlaşmaları zorunlu değildir. Bu itibarla; mahkemenin gerekçesinin aksine, taraflar arasında dava konusu malvarlığını kapsayan bir tasfiye anlaşması bulunmadığı ve davacının TMK.2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılmasını teşkil eden tutum içinde olduğunu gösteren bir olgu bulunmadığı halde, tahkikata devam edilip tarafların gösterdikleri deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirmeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir…” şeklinde karar verilmiştir.
Mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’ilerinden değildir. Dolayısıyla anlaşmalı boşanma davasından tasfiyeye ilişkin feragat bulunmaması halinde anlaşmalı boşanmadan sonra mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava açılabilmektedir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2014/24441 E., 2016/ 5102 K. sayılı ilamında;
“Tüm dava dosyası kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; taraflar anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Boşanma dava dosyasındaki protokolün 1 nolu maddesi ” … adresinde ikamet ettiğimiz dairede … ikamet etmeye devam edecek ve dairede bulunan ev eşyaları onun olacaktır.”, 6 . maddesi ” Tarafların birbirinden hiçbir maddi veya manevi tazminat talepleri de yoktur. Herhangi bir gayrimenkul malvarlıkları da yoktur anlaşmazlık da bulunmamaktadır.” şeklindeki düzenlenmeleri ile, boşanma davasındaki 10.03.2009 tarihli oturumdaki taraf beyanlarının mal rejiminden kaynaklanan alacak talebinden feragat niteliği taşımadığı” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay’a göre protokolde mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hüküm bulunmaktaysa;
1- Hükmün mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğu hususunda tereddüte düşülmemelidir.
2- Söz konusu mallar tek tek belirtilmelidir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 03/05/2018 tarih ve 2016/2660 E. , 2018/12125 K. sayılı ilamında;
“…Somut olayda; 25.03.2013 tarihli boşanma protokolünde “… Davacı … tarafından davalı …
Anılır’a aylık 200 TL nafaka verilecektir. Nafaka miktarına kararın kesinleştiği tarihten itibaren
hükmedilecektir. Taraflar bunun dışında birbirlerinden herhangi bir ad altında bir maddi talepte
bulunmayacaklardır. Taraflar bu tür haklarından şimdiden feragat etmektedirler…” şeklinde beyanda
bulunmuşlar. 08.04.2013 tarihli yargılama oturumunda da boşanma davasında davalı olan kadın
davayı kabul ettiğini, boşanmanın mali sonuçlarında anlaştıklarını, tazminat talebinin olmadığını
bildirmiş. Mahkemece, taraflar arasındaki protokolün uygunluğu saptanmadan boşanmaya karar
verilmiş ve hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Protokole yönelik yukarıdaki açıklamalar ışığında
boşanma davasında davalı olan kadınının boşanmanın fer’ilerinden olan maddi, manevi tazminat vb.
açıkça feragat ettiği sabit ise de mal rejiminin tasfiyesine konu olan evlilik birliği içinde edinilen taşınır
veya taşınmazlardan kaynaklanan haklarından ve ziynet talebinden feragat ettiği kabul edilemez.
Anlaşmalı boşanma protokolünde mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenlemelerin bulunması ve bu
yöndeki anlaşmanın geçerli olabilmesi için düzenlemenin mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olduğunun
duraksamaya yer vermeyecek şekilde tek tek ve ismen sayılmak suretiyle açıkça belirlemiş olmaları
gerekir. Uyuşmazlık konusu protokolün bu haliyle TMK 226 ve 226/1 maddesi uyarınca eşlerden birinin
diğerinde bulunan ziynetlerin talebini ve mal rejiminin tasfiyesini de kapsamadığı görülmekte bulunan
dava yönünden bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Hangi hususları içerdiği muğlak olan protokolün
TMK’nun 166/3 maddesine uygunluğu kabul edilemeyeceğinden, davacının boşanma davasına ilişkin
anlaşma protokolü ve yargılama oturumundaki beyanları esas alınarak aleyhine karar verilemez…” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay uygulamasına göre protokolde “tarafların karşılıklı mal talepleri yoktur” , “taraflar birbirinden mal paylaşımına ilişkin olarak talepte bulunmayacaklardır” şeklindeki ifadelere yer verilmesi mal rejiminin tasfiye edildiği anlamına gelmemektedir. Protokolde mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenlemenin geçerli olabilmesi için düzenlemenin tereddütsüz bir şekilde tek tek ve ismen belirtilmesi gerektiğini kabul edilmektedir.
Protokol yapıldığı sırada kendisinden mal kaçırıldığını bilmeyen eş protokol saklanan malları içermediğinden tasfiye talep edebilecektir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2022/8549 E. , 2024/697 K. sayılı ilamında;
“Davacı kadın tarafından, evlilik birliği içerisinde davalı erkek tarafından edinilen bir kısım mal varlığı değerlerinin muvazaalı işlemler sonucunda kendisinden gizlendiği iddia edildiğine göre; artık davacı kadının anlaşmalı boşanma protokolü kapsamındaki beyanlarının, kendisinden gizlendiği iddia edilen mal varlığını kapsadığından söz edilemeyeceği, eldeki davaya dayanak yapılan mal varlığı yönünden mal rejiminin tasfiye edildiğinden de söz edilemeyeceği nazara alınarak, öncelikle 6100 sayılı Kanun’un 31 inci maddesi uyarınca davacı taraftan, evlilik birliği içerisinde davalı erkek tarafından kendisinden gizlendiğini iddia edilen mal varlığı değerlerini somutlaştırılmasının istenmesi, akabinde tarafların bu mal varlığı değerlerine ilişkin iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanılması, sonrasında muvazaa iddiası da hep birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bozulması gerekmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Katılma Alacağı, Katkı Payı ve Değer Artış Payı Alacağı
Mal rejiminin tasfiyesinden sonra eşlerin katılma alacağı, katkı payı alacağı ve değer artış payı alacağı hakkı doğmaktadır. Söz konusu alacakların protokolde bulunması zorunlu değildir. Fakat protokolle bu haklardan feragat edildiğinin kabul edilebilmesi için açık ve şüpheye yer vermeyecek şekilde belirtilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde dar yorum yapılarak haklardan feragat edilmediği kabul edilecektir.
Mal rejimi şüpheye ter veremeyecek biçimde açıkça ve tek tek sayılarak tasfiye edildiği takdirde mal rejiminin sona ermesinden kaynaklanan alacaklar da sona ermektedir.
2. Diğer Maddi Hükümler
Protokolde mal rejiminin tasfiyesi dışında başkaca maddi taleplere ilişkin düzenleme de yapılabilmektedir. Bunlara örnek olarak, müşterek çocuğa bir taşınmazın bağışlanması, borç ödeme taahhüdü, şirket hisse devri verilebilir. Bu düzenlemelerin protokolde bulunması zorunlu değildir. Ancak taraflar iradeleri doğrultusunda bu konulara ilişkin düzenleme yapabilmektedir.
Protokol ile bir eş diğer eşin borcunu üstelenebilir. Buna borcun iç üstlenmesi sözleşmesi denmektedir. Fakat önemle belirtmek gerekir ki asıl borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisi devam etmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 07/05/2012 tarih ve 2011/4701 E. , 2012/12081 K. sayılı ilamında;
“Davacı kesinleşen boşanma protokolünün 2. maddesinde “Davacı eşin ev kira bedeli ve tüm aidatı davalı koca tarafından davacı ve çocuğun yaşam standartına uygun ev alıncaya kadar ödemeye devam edecektir” hükmü gereğince ödenmeyen kira bedeli ve aidatları yönünden davalı koca aleyhine Bakırköy 1. İcra Müdürlüğünün 2009/5856 sayılı dosyası ile icra takibi başlatmış davalı borçlu kocanın itirazı üzerine takip durmuştur.
Davalı koca boşanma davasından sonra davacının oturduğu evin kira ve aidat bedelini ödemediği için davacı evi tahliye etmiştir. Davalı tarafından protokol gereği davacı adına bir gayrimenkulde satın alınmamıştır.
Mahkemece, boşanma davasından sonra davacının tahliye ettiği evin niteliği, kira ve aidat bedelinin bilirkişi vasıtasıyla tespit ettirilerek bu miktar üzerinden davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle tümünün reddi doğru görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Hemen ulaşın.
Avukat Melisa Karahan
Bakırköy Avukat Bürosu