Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davası | Evlilik Birliğinin Sarsılması
Evlilik birliğinin temelinden sarsılması Türk Medeni Kanunu’nun 166’ncı maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre; “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”
Duygusal, fiziksel, ekonomik, sosyal şiddetin varlığı halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı varsayılmaktadır.
I. Şiddetli Geçimsizlik Emsal Kararlar
A. Duygusal Şiddet Nedeniyle Şiddetli Geçimsizlik
Yargıtay’ın Duygusal Şiddet Saydığı Davranışlar
- Bir eşin diğer eşe 1kendini ifade etme sus söz hakkın yok” demesi,
- Aşağılamak, sürekli eleştirmek,
- Eşin cinsel gücü ile alay edilmesi,
- “seni boşarım üzerine birini getiririm” şeklinde konuşmak,
- Eşini sevmediğini ve istemediğini söylemek,
- Kocanın adamlığını sorgulamak,
- Eşin ailesini küçümsemek veya hakaret etmek,
- Eşin ailesinin eşine davranışlarına sessiz kalması,
- Erkeğin kadına oğlum diye hitap etmesi,
- Eşe şişko diyerek aşağılamak,
- Bakımevinde bulunan eşi ziyaret etmemek,
- Eski eş ile kıyas yapmak,
- Bağımsız konut temininden kaçınmak.
Eşler arasında duygusal şiddet sık sık meydana gelmektedir. Duygusal şiddet eşin diğer eşe hakaret etmesi, aşağılaması, tehdit etmesi, evlilik sırlarının ifşa edilmesi, eşlerden birinin cinsel rahatsızlığının başkalarının yanında anlatılması, ilgisiz davranması olarak kendini gösterebilmektedir.
Yargıtay’a göre evlilik birliği içerisinde eşlerden birinin duygusal şiddet uygulaması evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını göstermektedir.
Emsal Kararlar
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 10/09/2012 tarih ve 2012/2697 E., 2012/20643 K. sayılı ilamında;
“A.. de davacının “..sen konuşma, sen sus, sana laf düşmez” diyerek eşini aşağıladığını ifade etmişlerdir. Bu durumda davacının, eşine fiziki şiddet uyguladığı ve onu aşağıladığı gerçekleşmiştir. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 16/02/2017 tarih ve 2015/22392 E., 2017/1522 K. sayılı ilamında;
“Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı erkeğin eşine küfürlü sözler söylediği, seni boşarım, üzerine birini getiririm diyerek aşağıladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 21/03/2017 tarih ve 2015/26456 E., 2017/3055 K. sayılı ilamında;
“Ailemin tırnağına kurban ol, onların tırnağı olamazsın” diyerek aşağıladığı ve başkalarının evinde dahi “Gelmişine geçmişine…” diyerek küfür ettiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında davacı-karşı davalı kadın dava açmakta haklıdır. Davacı-karşı davalı kadının boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yine “sen hiçbir işe yaramıyorsun işe yaramazsın becereksizsin” , “sen pissin” , “gerizekalı beyinsiz” , “aptal salak gezmekten başka işi yok” , “senden baba olmaz” şeklindeki ifadeler de duygusal şiddet örneklerindedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/2439 E. , 2015/16169 K. sayılı ilamında;
“Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan olaylarda kusurun tamamen davalı-karşı davacı erkekte olduğu, davalı-karşı davacı kadının kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle erkeğin karşı davasının reddine, kadının davasının kabulü ile tarafların boşanmasına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının eşine hakaret ettiği ve eşine “sen benim yanıma yakışmıyorsun aramızda statü farkı var ben senden fazla kazanıyorum” demek suretiyle aşağıladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre, erkek de dava açmakta haklıdır. Öyleyse erkeğin davasının da kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, davasının reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/8170 E. , 2015/22646 K. sayılı ilamında;
“Mahkemece, tarafların boşanmaya neden olacak kusurlu davranışları kanıtlanamadığı belirtilerek tarafların boşanma davalarının reddine karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden, davalı-davacı erkeğin eşini istemediğini söylediği, eşini aşağılayıcı söz ve davranışlarda bulunduğu, eşini tehdit ettiği, kayın validesinin müşterek eve gelmesini istemediği ve kayınpederine hakaretamiz sözler söylediği; davacı-davalı kadının ise annesinin evlilik birliğine müdahalesine engel olmadığı ve eşini aşağıladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında her iki taraf da dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, tarafların her iki boşanma davalarının kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile boşanma davalarının reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/18276 E. , 2018/6645 K. sayılı ilamında;
“Mahkemece; erkeğin kadına hakaret ve aşağılama içeren sözler sarfettiği, bu yönden kusurlu olduğu, taraflar arasındaki en büyük problemin düğünde takılan paraların davacının ailesine verilmesi ve bu nedenle davalının ev almak istememesi olduğu, taraflar arasındaki bu geçimsizliğin evlilik birliğini çekilmez hale getirmediği, müşterek çocuklar da gözetilerek ortak hayatın yeniden kurulma olasılığının bulunduğu gerekçesiyle TMK 170 maddesi uyarınca ayrılık kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davalı erkeğin kadına seni istemiyorum dediği, piçlerini sustur diyerek hakaret ettiği, şişmansın, geri zekalısın diyerek aşağıladığı anlaşılmaktadır. Bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tam kusurludur. Somut olayda tarafların yeniden biraraya gelme ihtimali bulunmadığından kadın tarafından açılan davanın kabulü suretiyle boşanma kararı verilmesi gerekirken TMK m.170 gereği ayrılık kararı verilmesi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/10378 E. , 2014/21733 K. sayılı ilamında;
“Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden,tarafların tanıklarının beyanlarında geçen bir takım olaylardan sonra tarafların Manavgat’a taşındıkları ve önceki olayların hoşgörü ile karşılandığı, Manavgat’ta yaşarken davalı-davacı kocanın “anne bir tane, eş bin tane bulunur” diyerek davacı-davalı kadını aşağıladığı, gönderdiği telefon mesajlarıyla kadına hakaret edip, evden kovduğu, davacı-davalı kadının da telefon mesajı ile eşine hakaret ettiği, evin eşyalarını satıp eşinin giysilerini çöpe attığı, kadının eylemlerinin tepki niteliğini aştığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre koca da boşanma davası açmakta haklıdır. Davalı-davacı kocanın boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/18799 E., 2012/14831 K. sayılı ilamında;
“Davalı-karşı davacı kocanın, eşinin ailesiyle görüşmesini istemediği, aksi halde ailesinin evine göndereceğini söylediği, ancak evlilik birliğinin devam ettiği, bu olaydan sonra davalı-davacı kocadan kaynaklanan boşanmayı gerektirir maddi bir hadisenin varlığının kanıtlanmadığı, davacı-davalı kadının ise kocasına iftira atıp müşterek kız çocuğuna taciz etmekle suçladığı, boşanmaya neden olan olaylarda tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Hal böyleyken tarafların eşit kusurlu kabul edilerek davacı-davalı kadın lehine yoksulluk nafakası takdir edilmesi ve koca lehine Türk Medeni Kanununun 174/1-2. maddesi gereğince tazminat verilmemesi doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay’a göre; eşinin ailesine hakaret etmek, aile evine göndermekle tehdit etmek, eşi evden kovmak, eşin eşyalarına zarar vermek, eşi aşağılamak, eşini istemediğini söylemek, eşin fiziksel özellikleri ile dalga geçmek, boşanmakla tehdit etmek evlilik birliğini temelinden sarsmaktadır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Esas olan eşim manevi dünyasının zedelenmesine sebep olmaktır. Böyle bir durumun varlığı halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir.
B. Ekonomik Şiddet Nedeniyle Şiddetli Geçimsizlik
Ekonomik şiddete; eşin evin giderleri için para vermemesi, kumar oynayıp borçlanarak ailenin ekonomik durumunun tehlikeye düşürülmesi, eşin üzerine kayıtlı taşınmazı kendi üzerine geçirmek için baskı uygulanması, olağan dışı ekonomik taleplerde bulunulması, eşten habersiz taşınmaz üzerinde anneye intifa hakkı tanıma gibi örnekler verilebilir.
Yargıtay’ın Ekonomik Şiddet Olarak Kabul Ettiği Davranışlar
- Evin ihtiyaçları için para vermemek,
- Kumar oynayarak aile ekonomisini tehdit altına sokmak,
- Evlilik birliğinden muvazaalı olarak mal kaçırmak,
- Erkeğin eşine harçlık bırakmadan evden ayrılması,
- Yersiz ekonomik taleplerde bulunmak,
- Erkeğin eşine annesinin evini kendi üzerlerine yaptırmak için baskı yapması.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/12750 E. , 2016/2921 K. sayılı ilamında;
“Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı erkeğin davacı kadının önceki evliliğinden olan çocuğuna kötü davrandığı ve evin ihtiyaçlarını gidermek amacıyla eşine para vermemek suretiyle ekonomik şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/17623 E. , 2016/9482 K. sayılı ilamında;
“ancak davalının kendisine oturulan evin tapusunu vermesi hususunda eşine baskı yaparak ekonomik şiddet uyguladığı ve boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı kadının tam kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 136.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/13439 E. , 2014/16599 K. sayılı ilamında;
“Maliki bulunduğu taşınmazı evlilik birliğinden kaçırmak için muvazaalı şekilde borçlanıp aleyhine icra takibi yaptırdığı anlaşılmaktadır. Davacı-davalı kadının bu eylemi ekonomik yönden güven sarsıcı nitelikte olup, koca da boşanma davası açmakta haklıdır. Davalı-davacı kocanın da davasının (TMK.m.166/2) kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
C. Cinsel Şiddet Nedeniyle Şiddetli Geçimsizlik
Yargıtay’ın Cinsel Şiddet Kabul Ettiği Davranışlar
- Doğal olmayan yollardan kızlığın bozulması,
- Kocanın cinsel birliktelik gerçekleştirememesi,
- Evlilik devam ederken cinsel münasebetin gerçekleşmemesi,
- Cinsel beraberlikten kaçınmak,
- Kocanın eşini cinsel ilişkiye zorlaması veya baskı yapması
- Cinsel açıdan aşağılayıcı söylemlerde bulunmak.
cinsel şiddet eşlerden birinin cinsel ilişki gerçekleştirmekten kaçınması, normal olmayan yollardan cinsel birlikteliğe zorlama, cinsel sorunları olan eşin tedaviden kaçınması, zorla cinsel ilişkiye girmek, cinsel yönden aşağılayıcı sözler kullanılması, eşin cinsel performans düşüklüğünün aile içinde dile getirilmesi şeklinde gerçekleşebilmektedir. Ayrıca, eşlerden birinin eski sevgilisi ile cinsel birliktelik yaşaması, eşe eşcinsel denilmesi gibi örnekler artırılabilmektedir. Cinsellik, evliliğin gereklerinden biridir. Eşler birbirlerini cinsel anlamda tatmin etmekle yükümlüdür. Bir eşin diğer eşi cinsellik yaşamamakla tehdit etmesi de cinsel şiddettir. Aynı zamanda eşin pornografik videolar izlemesi de boşanma sebebidir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2011/4350 E. , 2012/777 K. sayılı ilamında;
“Davalı kadının, eşiyle olan cinsel uyum problemleri ve eşinin bu yöndeki şikayetlerine ilgisiz kaldığı, aylardır birbirleriyle konuşmayıp, ayrı yattıkları, davacı kocanın ise kadın ve ailesini beğenmeyerek aşağıladığı, güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı kocanın daha fazla kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Davalı kadının, evlilik birliğinin devamında korunmaya değer bir yarar kalmadığından, boşanmaya karşı çıkması hakkın kötüye kullanımı niteliğindedir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2012/13500 E. , 2012/30792 K. sayılı ilamında;
“Ayrıca cinsel yetersizliğin tıbbi tedavi ile giderilmesi konusunda davalı-davacı kocanın gerekli ve yeterli çabayı göstermediğinin anlaşılmasına göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine peşin alınan harcın mahsubuna ve 103.50 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/23870 E., 2015/9446 K. sayılı ilamında;
“Tanık …’nin beyanına göre de, köydeki yakınlarına ” ben canım istediğinde karımın yanına gidiyorum, istediğim gibi cinsel birlikteliği kurup geri dönüyorum” gibi aşağılayıcı sözler söylediği de gerçekleşmiştir. Davalının sonraki bu tutumu davacının iyiniyetini suistimal niteliğindedir. Böyle bir durumda davacının davalıyı ablasının evinde kabul etmiş olması artık “af” olarak görülemez. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin davamına imkan bırakmayacak nitelikte bir geçemsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın, artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.m.166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi roğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
D. Fiziksel Şiddet Nedeniyle Şiddetli Geçimsizlik
Bir eşin diğer eşe fiziksel şiddet uygulaması boşanma sebebidir. Şiddetin varlığı darp raporu ile ispat edilebileceği gibi tanık beyanı ile de ispat edilebilir. Ayrıca, fiziksel şiddete uğradığını gösteren kamera kaydı da ispat işlevi görmektedir. Bir eşin diğer eşe tokat aması, ısırması, kolonya fırlatması, saçını koparması, terlikle vurması gibi örneklendirilebilir. Fiziksel şiddetin varlığı kanıtlandığı takdirde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/2145 E. , 2024/8238 K. sayılı ilamında;
“Sonuç olarak boşanmaya neden olan olaylarda zina eden, eşine yönelik fiziksel şiddet, tehdit ve hakarette bulunan erkek eşin ağır, eşine karşı fiziksel şiddet uygulayan kadın eşin hafif kusurlu olduğu anlaşılmıştır.” gerekçesi ile taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının ilgili kısımlarının kaldırılmasına, kadının zina sebebine dayalı davasının da kabulüne, kadının 4721 Sayılı Kanun’un 162. maddesi uyarınca açtığı davanın reddine, kadın yararına yasal faizi ile birlikte 200.000,00 TL maddî ve 150.000,00 TL manevî tazminata, taraf vekillerinin sair istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. (…) Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Kanun’un 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/9623 E. , 2024/6643 K. sayılı ilamında;
“İlk Derece Mahkemesi’nin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; tarafların halen aynı evin içerisinde birlikte yaşamaya devam ettikleri ve fakat davalı erkeğin eşine hakaret ettiği ve fiziksel şiddet uyguladığı; erkeğin tespit edilen ve kusur olarak değerlendirilen bu davranışları nedeniyle evlilik birliğinin sarsıldığı (…) Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Kanun’un 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA” şeklinde karar verilmiştir.
E. Sosyal Şiddet Nedeniyle Şiddetli Geçimsizlik
Eşlerin birbirlerini kısıtlaması, kıskançlık, kadın eşin kıyafetine karışmak, arkadaşları ile dışarı çıkmasını engellemek ayrıca bu konu ile ilgili kavga çıkartmak gibi davranışlar sosyal şiddet kapsamındadır. Sosyal şiddetin varlığı halinde de evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilmektedir.
Yargıtay Tarafından Sosyal Şiddet Kabul Edilen Davranışlar
- Erkeğin eşini sosyal yönden kısıtlaması ve komşuları ile görüşmesine sınırlamalar getirmesi,
- Eşin ailesi ile görüşmesini engellemek,
- Erkeğin eşine örtünmesi konusunda baskı yapması,
- Eşi alkol kullanmaya zorlamak,
- Eve misafir kabul etmemek,
- Eşi sosyal ortamlarda yalnız bırakmak.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/6655 E. , 2017/12161 K. sayılı ilamında;
“Davacı kadının temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlarının yanında erkeğin kadına fiziksel şiddet uyguladığı ve ailesiyle görüşmesini kısıtladığı, erkeğin bu kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4, TBK m. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/5433 E. , 2019/2996 K. sayılı ilamında;
“İlk derece mahkemesince; davalı-davacı erkeğin eşini sosyal açıdan kısıtladığı, komşularıyla görüşmesine sınırlama getirdiği, evin ısınmasını engellediği, doğal gaz yaktırmadığı, eşini ve çocuğunu bu şekilde yaşamaya zorladığı, eşinin şahsi ihtiyaçlarını karşılamadığı, eşine hakaret ettiği ve fiziksel şiddet uyguladığı gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilerek, tarafların boşanmalarına, davacı-davalı kadın yararına 11.000,00 TL maddi, 9.000,00 TL manevi tazminata (TMK m. 174/1 -2) tazminatlara kesinleşme tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmiş,” İlk Derece Mahkemesi kararı yalnızca işyeri bulunan kadın lehine nafakaya hükmedilmesi yönünden bozulmuştur.
Özetle, eşini kısıtlayan, sosyal ortamlarda yalnız bırakan, dini baskı yapan taraf kusurludur.
II. Boşanma Davasında Affetme Olgusu
Eşlerin kusurlu davranışlarının affedilmesi ya da affa yönelik herhangi bir eylemle karşılanması boşanma davasında af kapsamında değerlendirilir ve eşe kusur olarak yüklenemez.
Yargıtay’ın Af olarak Kabul ettiği Durumlar;
- Eşin kusurlu davranışından sonra otelde aynı odada kalmak,
- Erkeğin zinasını öğrendikten sonra barışmak ve evliliği bir süre daha sürdürmek,
- Evi terk eden eşe eve dön ihtarı göndermek,
- Boşanma davasından feragat,
- Kusurlu davranıştan 1 sene sonra müşterek çocuğun doğması ,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/629 E. 2016/5326 K. sayılı ilamında;
“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı-karşı davacı erkeğin 9.9.2013 tarihinde açtığı boşanma davasından, 7.10.2013 tarihinde feragat ettiği ve bu şekilde davalı kadının bu tarihten önceki kusurlu davranışlarını affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığı anlaşılmaktadır. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylar ise boşanma sebebi olamaz. Bu tarihten sonra da, davalı kadına kusur olarak yüklenebilecek bir davranışın varlığı ispatlanamamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/22586 E. , 2018/9461 K. sayılı ilamında;
“Boşanma davasına rağmen tarafların davadan sonra beraber otele gittikleri ve aynı odada kaldıkları yapılan yargılama ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu durum, davadan önceki yaşanan olaylardan dolayı eşlerin birbirlerini affettikleri veya en azından hoşgörüyle karşıladıklarını ve evlilik birliğinin çekilebilir olduğunu, temelinden sarsılmadığını gösterir. O halde davanın reddi gerekir. Bu husus nazara alınmadan boşanma kararı verilmesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/7738 E. , 2015/22295 K. sayılı ilamında;
“Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilerek Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi uyarınca boşanma davasının kabulüne, davalı-karşı davacı erkeğin ise kadının güven sarsıcı davranış ve diğer kusurlarını affettiği en azından hoşgörüyle karşıldığı gerekçesiyle karşı davasının reddine karar verilmiş, hüküm davacı-davalı kadın tarafından kusur belirlemesi ve erkek yararına hükmolunan tazminatlar yönünden temyiz edilmiştir. Davalı-karşı davacı erkeğin kadından kaynaklanan kusurlu davranışları affettiği kabul edildiğine ve bu husus kesinleştiğine göre kadına kusur olarak yüklenemez. Davacı-karşı davalı kadının bundan başka boşanmayı gerektirir bir kusurlu davranışı da tespit edilmemiştir. Bu durumda davacı-karşı davalı kadının kusurundan söz edilemez. Buna göre davalı-karşı davacı erkeğin tazminat taleplerinin (TMK. md.174/1-2) kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Boşanma Davası Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Porno İzleyen Eşe Boşanma Davası Açılır mı?
Pornografik video izleyen eş kusurlu olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle kendisine kusur izafe edilen eş aleyhine manevi tazminata hükmedilecektir. Peki eşin pornografik videolar izlediği nasıl ispat edilir? Eşin kişisel bilgisayarı veya telefonu üzerinden giriş yaptığı sitelerin tespit edilmesi Mahkemeden talep edilebilir. Ayrıca, hukuka uygun şekilde elde edilmiş video kaydı, ses kaydı ya da görüntülerin kullanılması da mümkündür.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2009/9461 E. , 2009/13070 K. sayılı ilamında;
“Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kocanın eşine şiddet uyguladığı, evde bulundurduğu porno CDleri yaşı küçük müşterek çocukların seyretmesine neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/2589 E. , 2017/8796 K. sayılı ilamında;
“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı erkeğin, sürekli borca girdiği, hakkında icra takibi yapıldığı, birlik görevlerini yerine getirmediği ve porno sitelerine girdiği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK m. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı kadının boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır.” şeklinde karar verilmiştir.
Eşe Bağımsız Konut Temin Etmemek Boşanma Sebebi mi?
Erkeğin, eşini ailesi ile birlikte yaşamaya zorlaması boşanma davasında kusur olarak kabul edilmektedir. Erkek, eşine bağımsız konut temin etmek zorundadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1568 E. , 2017/1084 K. sayılı ilamında;
“Somut olayda dinlenen tanık beyanları ve toplanan delillerden davalı – karşı davacı kadının hastalığı nedeni ile tedavi için hastaneye yatmayı kabul etmeyip tedaviden kaçındığı, buna karşılık davacı – karşı davalı erkeğin evlilik birliğinde manevi anlamda bağımsız bir konut temin etmeyip davalı – karşı davacı kadını müşterek evden göndermek istediği ve çıkan tartışmada kadının ailesini çağırıp kızlarını almalarını istediği, tarafların bu şekilde ayrıldıkları anlaşılmıştır.
Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı karşı davalı erkek ağır kusurlu, davalı – karşı davacı kadın ise az kusurludur. Hal böyleyken mahkemece kadının ağır kusurlu olduğu kabul edilip, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davalı – karşı davacının davasının reddi doğru görülmemiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında yerel mahkemenin ağır kusurun davalı – karşı davacı kadında olduğu yönündeki kabulünün isabetli olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de yukarıda açıklanan gerekçelerle bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Sonuç itibariyle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklinde karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1905 E. , 2017/1220 K. sayılı ilamında;
“Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı erkek tarafından bağımsız bir konut açılmadığı, davalının annesinin davacı eşe karşı olumsuz söz ve davranışlarda bulunduğu, bu hususun mahkeme gerekçesinde de “…davacının evden ayrıldığı gün davacının annesine “kızınız ocağımızı yıktı, zaten çocuğun ölmesini bekliyoruz, ocaktaki yemeği bile alıp pişiremiyor.” şeklindeki olumsuz ve kabul edilemez konuşması dışında…” şeklindeki cümlelerle kabul edildiği, en son davacı kadının baba evine bırakıldığı, bu suretle davalının birlikte yaşamaktan kaçındığı ve tüm bu olguların tanık beyanlarıyla doğrulandığı anlaşılmaktadır.
Bu hâlde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde ret kararı verilmiş olması doğru değildir.” şeklinde karar verilmiştir.
Otel Kayıtları Zinayı İspat İçin Yeterli midir?
Otel kayıtları her zaman zinayı ispata elverişli olmayabilir. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bir kararında evlilik birliği içerisinde günübirlik bir otelde bir gün kalan kadının tek başına kalıp kalmadığı araştırılmadan erkeğin zinaya dayalı boşanma davasının kabul edilmesini bozma nedeni yapmıştır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/9626 E. , 2024/7977 K. sayılı ilamında;
“Davalı karşı davacı kadının otelde tek başına kalıp kalmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkemece erkek tarafından açılan zina davasının kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Boşanmada Aynı Evde Yaşamak Affetme Sayılır mı?
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/9623 E. , 2024/6643 K. sayılı ilamında;
“Bölge Adliye Mahkemesi’nin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesi’nin kusur tespitinin maddî gerçeğe uygun ve yerinde olduğu, tarafların aynı evde yaşamalarının barıştıkları anlamına gelmediği; TMK’nın166/1. maddesindeki koşullar gerçekleştiğinden davanın kabulüne karar verilmesinde; velâyetin davacı anneye verilmesinde, baba ile kişisel ilişki tesis edilmesinde, tarafların kusur dereceleri, ekonomik ve sosyal durumları, davacı kadının ihtiyaçları, boşanmakla yoksulluğa düşmesi, mevcut veya beklenen menfaatlerinin boşanma yüzünden zedelenmesi, erkeğin belirtilen kusurlu davranışlarından ötürü kadının kişilik haklarının saldırıya uğraması nedeniyle kadın lehine tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddî ve manevî tazminata hükmedilmesinde, nafaka ve tazminatların miktarında, ziynet eşyası talebi yönünden talebin kısmen kabulüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmiştir. (…) Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Kanun’un 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA” şeklinde karar verilmiştir.
Sonuç olarak, tarafların boşanma davası süresince aynı evde yaşamaya devam etmeleri her durumda af anlamına gelmemektedir. Somut olaya göre inceleme yapılarak af olgusunun irdelenmesi gerekir. Bu bağlamda tarafların aynı oda içerisinde kalıp kalmadığı, cinsel birliktelik gerçekleştirip gerçekleştirmediği hususu önem arz etmektedir. Tarafların aynı odada kaldıkları görgüye dayalı tanık beyanı ile ispat edilebilir.
Boşanma Davasında Duyuma Dayalı Tanıklık
Boşanma davasında duyuma dayalı tanıklığa itibar edilmemektedir. Taraflar ileri sürdüğü iddiaları tanık ile ispat edecekse bu tanığın görgüye dayalı beyanda bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde tanığın beyanlarına itibar edilmesi mümkün değildir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2023/8120 E. , 2024/7097 K. sayılı ilamında;
“Mahkemece, Çanakkaledeyaşanan olaydan sonra kadının başkaca bir somut vakıaya dayanmadığı belirtilmiş ise de karşı davadilekçesinde kadın, evlendiği günden beri erkeğin beş kuruş para vermemesi sebebiyle sürekliçalıştığını Niğde’ye tekrar geldiğinde temizliğe giderek çocuklarına baktığını ileri sürerek erkeğinevin ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamadığı vakıasını, çalışıp kazandığı parayı elinden aldığıvakıasını, erkeğin çalışmadığı vakıasını, sürekli şiddet ve hakarete maruz kaldığı vakıasını,erkeğinevi terkettiği vakıasını ileri sürdüğü,dinlenen kadın tanıkları sadece erkeğin hakareti ve ihtiyaçlarıkarşılamadığı dışında,kadının dayandığı diğer vakılara ilişkin beyanda bulunmadıkları,bu yöndekitanık beyanlarının ise bir kısmının duyuma dayalı ,bir kısmının ise soyut genel inandırıcılıktan uzakolduğu anlaşılmakla bu beyanlara dairemizce itibar edilmemiştir.” şeklinde karar verilmiştir.
Boşanma Davasında Kusurlu Olan Eşin Davası Kabul Edilir mi?
Ağır kusurlu olan eş boşanma davası açabilmektedir. Ne var ki daha a kusurlu olan eş buna itiraz etmesin. Fakat bu itiraz her durumda davacı tarafın davasının kabul edilmeyeceği anlamına gelmemektedir. Yapılan itiraz hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/705 E. , 2025/239 K. sayılı ilamında;
“Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; evlilik birliğinin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak, çocukların bakımına, eğitimine ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlü olan tarafların gerçekleşen olaylara göre bu yükümlülüklerini ihlâl ettikleri tartışmasızdır. Davalının görmüş olduğu fiziksel şiddet nedeniyle eşine ve kayın validesine yönelik hakaret ve sinkaf içerikli sözler söylemesi şeklinde gerçekleşen kusurlu eyleminin, tepki niteliğinde davranışı aşar boyutta olduğu kabul edilmelidir. Özellikle olay tarihinde henüz bir yaşında bile olmayan ortak bebeğin yanında gerçekleştiği anlaşılan son olay gözetildiğinde; mevcut evlilik birliğinin devam etmesinin davalı ve ortak çocuk bakımından korunmaya değer bir yararının kalmadığı anlaşılmaktadır. Boşanmaya sebep olan olaylarda davacının ağır buna karşılık davalının ise az kusurlu olduğu, ne var ki somut olay bazında davalının boşanmaya karşı çıkmasının tek başına boşanma kararı verilmesini engellemeyeceği, hâl böyle olunca taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte geçimsizliğin var olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu ve bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün olmadığı açıktır” şekline karar verilmiştir.
Çekişmeli Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?
Çekişmeli boşanma davalarının süresi her dosyanın kendine özgü koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Tarafların ileri sürdüğü iddiaların ispatı için delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve gerekli araştırmaların yapılması zaman almaktadır. Ayrıca mahkemenin iş yoğunluğu da sürece doğrudan etki etmektedir. Genel uygulamada çekişmeli boşanma davaları 1 ila 3 yıl arasında sonuçlanmakta olup, istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulması halinde dava süreci daha da uzayabilmektedir
Bize Ulaşın
Avukat Melisa Karahan
Bakırköy Avukat Bürosu